İçerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde tüm hakları saklıdır.

18 Aralık 2014 Perşembe

Yüreğine Dokun


İnsan yüreğinin sesine kulak vermezse zihin çıkmazına düşer... Neden bu kadar sağırız kendimize. Ne başlangıcı nede sonu olmayan… Sadece adı olan natamam bir hikâye yaşadıklarımız. Yarın bir gün daha hediye edilecek farkında mısın? Özgürlüğümüz yüreğimizin sesinde gizli…
Adına her ne dersen de zaman, dem, vakit, hayat… Acımasızca yol almaya devam ediyor. Ne tuhaftır aslında insan denen ölümlü canlı her şeyi bütünlük içinde olsa dahi  bir yandan da bir şeylerin daima eksik olduğuna inanır...
Etrafına bir bakın sende olmayanı kim sana verebilir.
Huzur…
Umut…
Mutluluk…
Neşe…
Sevgi…
Aşk…
Hüzün…
" Yaşadıklarımız biz onların gerçekliğine varana kadar bir anlam ifade etmez. Zihnin ve yüreğin arasında sarkaç misali gidip gelmekten usanmadın mı? Her gün aynı duygu ve düşünceleri tekrar tekrar yaşamaktan yorulmadın mı..? Zihninde var ettiklerin mi yoksa yüreğinde olanlar mı hangisini kaybetmek daha çok korkutuyor seni. "
Her günü yeniden yaşıyoruz… Yüreğine kulak ver ancak o zaman hayatın aynası olup bir mana bulursun.
Yüreğine dokun o zaman yeniden can bulursun…

12 Aralık 2014 Cuma

Asla Başlamayan Sözcüklerle Uyandım Bu Sabah



Kaybolmuş cümlelerin içinde sadece kendime dokunarak uyandım.
Katıksız, sebepsiz, anlamsızlıklarla ne olduğumu bilmeden ben oldum.
Uzak durdum zihnimden, kendimden, ruhumun özgürlüğünü izledim pencereden.
Dünsüz, yarınsız hayatın sorgularından uzakta hiçbir şeye ait olmadan sırf bana ait dünyada sessizce dolaştım.
Bugün ben kendimde uyandım…
Beni hep bir çerçeveye sığdırmak isteyen yaşama inat yaşadım.
Nedensellik, mutlaklıkları yatağımın altına gizledim.
Her soruya içimden geldiği gibi cevap verdim kimi zaman aklımla bazen de hoyratça küfürler karıştı cevaplarıma ama utanmadım yaşamımda ki o anlarda.
Ben kuyruklu yıldızı kovaladım…
Herkesin inkâr ettiği olmayanın peşinden gittim. Kimsenin beni benden koparmasına izin vermedim. Sevilmek için, sevmek için, yaşam için, düşlerim için yüreğim için, içimdekileri yaşamak için sebep aramadım.
Belki de Kendi Düşüncelerimizin Basit Eseridir Hayat.
Ben ve bendekiler dışında bir şeye ihtiyacım olmadığını keşif ettim…

5 Aralık 2014 Cuma

Ahrazın Rengi

Sukut ol dinle! Kendin ol dinle!
Affetme istersen dinle! Ama dinle! İlla dinle!...

AHRAZ yani susmak. Ölüm sözcüğünü aşkın soluğundan içenler Lâl olmaktı yârin harfsiz alfabesiz gözünde.
Konuşsam  ahraz olur nefsim.
Dile gelse renkler hangi renk anlatır beni bilmem...
Mimle elif  arası suskunluğum,
Gitmeliyim artık,Yüreğim beni arar
Bende yalnızım KIRMIZI kadar...

Anladım ki, sevdaya dahil  olan her şey susuyor.
Anladım ki  sevdaya dokunan her şey yanıyor...
Yüreğimi dinle!....
Yangın yerine bak!..
Ateşten külden kordan ne var elimde!..

30 Kasım 2014 Pazar

Bir Başka Hikaye

Düşünceler ikliminde, hayat sürekli tekrar ederken... 
Arzular  seni yeni, farklı deneyimlere doğru sürüklüyor.
İnsanı yoran, bitmeyen tekrarlardır
Zihnimizde var ettiklerimizin hayatı nasıl etkilediğini fark etmeden yaşamaya devam ediyoruz...
Peki ya gerçek!
Gerçek dediğin şey hangisi sence?
Neyi hissediyorsan, neyi yaşıyorsan onunla kal.
Ne zaman vazgeçtin içinden geldiği gibi yaşamaktan?
Hayat hangi hikâyeyi anlatacağı belli olmayan ulak gibidir...
Herkesin kendine ait bir masalı var, bu masalların gerisinde ise tek bir gerçek...

29 Kasım 2014 Cumartesi

Mutluluk…

  Sana Mutluluğu anlatmak istiyorum.
Düşlenenin mavisi hasretin ayazında bir soluk… Sevdaya düşmenin arefesinde... Kimsesiz geçen bir gecenin o aydınlığından…
Yaşanan tüm acılara güle bilmek.
Baş başa yenen sıcacık kuru ekmek buğusunda… Kimine göre bir tomurcuk gül… Bazen o çaresiz sancıların ardından kavuşmanın gözyaşı… Kâh rüya kâh gerçek arasında...
Bomboş yalın terminal koridorlarında bir tebessümde…
Yalnızlığın tam ortasında özlemlerle kundakladığın yavuklunun telefonda duyduğun sesi… Sonbahar hazırdır hep aşktan vazgeçmeye bahar her demde âşık eder kâinatı sonbaharın inadına.
Unutma! Her hüzün bir başka mutluluğa gebedir… Mutluluk işte

23 Kasım 2014 Pazar

Aşk & Rüya



Bir Rüzgar Geçip Giderken Fısıldadı…
Gittin Ya… 
Bulutun Dağa, Dağın Yamaca Dediği Şuydu Galiba
Mecnun Çöle Döndürür Kalbin Yurdunu,
Leyla İse Bir Vahaya
Gittin Ya…
Azad Edilen Eşkıya Boşluğa Düştü
Rüyadaydı Güya…   
                                     Ahmet Telli                          

22 Kasım 2014 Cumartesi

Yitik Mevsim

Neden bilmediklerimizi yaşamak için birçok karmaşaya binlerce sorunun arkasına takılıp kalırız bir neden ararız yaşamımızda
Neden insanlar yaşananları tek kalemde silme çabasından vazgeçmez ne neden, nasıl, nerde sorularının ardı arkası kesilmez Kolay olanlar bu kadar zor gelir Hayata anlam yüklemekten bu kadar kaçar insanlar,ziyade yaşamlar neden hep nispet gözleri altındadır acaba doğrusu ne yaşamın.
 Kıyısında olmak nedir bilmez aslında insan. Hiçbir köşede düşünürken buldun mu kendini, ara sıra dahi kendinden uzaklaşmayı denedin mi? Sorgularında yaşamdan ne bulabildin hayatta ne seni tamamladı. İç hesaplaşmaların ne zaman son bulur kim bilir. Bu sıralar ne çok ihtiyacım var yüreğim ve beynimi bir araya getirmeye, hayatın peşinden koşan ruhumu biraz dinlendirmeye...
 Yaşam süregelen olaylar silsilesini akışına bırakmak mı? yoksa inatla direnmek mi? Bakıp ta gördüğün arayıp bulduğun dinleyip duyduğun seni keşfede bildin mi?

7 Kasım 2014 Cuma

Asla Bir Kimliği Yoktur Umutların...

Umut unutmamaktan hiç gocunmaz...
Dünden benliğimize saplanan can kırıkları...
Yasamaktan vazgeçip biriktirdiğimiz temenniler...
Yarınla yaklaşılan bilinmeyen Umut'lar...
Umutsuzluk içinde ümit’ i aramak, dünü olmayan içinde yarına ulaşmak “kendini” bulmak.
Biliyormusun…
Asla bir kimliği yoktur umutların. Bazen senin, bazen benim, bazen birilerinin kimliklerine dâhil olur.
Bazen de hiç bir kimliğe ait değildir umut.
Umut sadece düştür…
Taki kendi düşüncelerin ona bir anlam kazandırana kadar...

“Kimi zaman umudun sen, senin de umut olduğunu fark edebilene kadar.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Hayat ( Neyi Arıyorsan O’sun sen)

Bitmeyen bir yolculuk mu hayat…

Keşfetmeye çalıştığımız bir şey mi?
Metnini kimin  yazdığı bilmediğimiz ,bizim rol aldığımız  bir dram mı?...

Başka bir yere varmaya çalıştığımız bir serüven mi?..
Sürekli bir şeyler aradığımız bilinmezlik mi?...


Can konağını aramadaysan, cansın; bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin,bir damla su arıyorsan susun,zulmün peşindeysen zalimsin,aşkı arıyorsan aşıksın,Gönlün neye kapılmışsa O’sun sen. Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir                                     Mevlana
Neyin kendimize, neyin bir başkasına ait olduğunu anlayamadığımız, o anlar mı?...
Bu yaşananlara hayat kelimesini tek başına yeterli buluyor musun?...

Varlığının yaşamın neresinde olduğunu, Bu hayatı neden yaşandığını keşif ettin mi?...
 
 Bu dünyaya asla öylesine gelmedim deyip te…
 Nedenler… Nasılları… Sebepleri… Bulamıyor musun?..
 Yoksa sende mi?...
 
Yaşamında  neyi aradığını bilmiyorsun.”

1 Kasım 2014 Cumartesi

Aşk-ı Har


Gecenin sonunda olmazsa sabah Bil ki tutuşturmuştur benliği aşk.
Ateş içine gizlenen kor misali öze çekildiğinde yürek.... Ve yüreğe dokunduğunda aşk, baştan aşağı tutuştu, amansız bir hâr oldu…
Yangınlar, kor alevler kapladı, aşkın büyüsü sardı her yanı...Şahlanıp kaynayan nârını savurdu dört bir yana, hesapsızca. Çünkü yaşamın ruhu, kendi özünce var oluşun, yeniden doğuşun giziydi, yar.


Sevdadan uzak düşen yürekte, hâr küllenir, yürek tükenirdi.
Kor ateşlerde kavrulan yürek yeniden doğdu küllerinden, yâr oldu…

27 Ekim 2014 Pazartesi

Masum Hayat




Zor değil mi? 

 Zihni umarsızca sebepsiz ebediyete kadar deneyimsiz yaşamak yada yaşatmak.
Hep bir parça daha zorluyoruz daha önce yaşanmamışı keşfetmek için hep bir giz sayfası aralık bırakılır hayatın bir tarafında giz kelimesini caziptir insanoğluna. Neden nasıl bir bilmecedir sessizce seni bekler o düşüp kalktığın  her adımda başka bir  bilinmeze yol aldığın zamanda.
Kolay mı sanıyorsun…
Onlarca hatta ve yüzlerce anı hüznü, umutsuzluğu, hasreti, gözyaşını bir anda ansızın silip yaşayabilmek… O deneyimleri yaşanmışlıkları içinden çığlık çığlık döktüğün gözyaşlarını mutlulukla değişebilmek. Koşullanmışlıkların çerçevesinde o hududun bir adım dahi olsa ötesine gitmek dört duvar olan o mazi perdesin aralayıp yenilgileri muzaffer bir zafere çevirebilmek.
 Gözlerinin değil, yüreğinin gördüğünü görmek! 
Ahh… Diye çekilen bir yoksun nefes artık nasırlaştığını hissettiğin bir yürekle başa çıkabilmek.
Öğrenilmiş çaresizliklere isyan-ı sükût ile baş kaldırabilmek.
Bir bilinmezi beklerken, gerçekten yaşıyorum diyebilmek.
Buğulu ve yorgun gözlerin ardında ki o geçmişi tek bir kalemde silmek.
Ne kadar zor değil mi?
Anlam yüklemeye çalıştığın hayatta kendi kifayetini bulamamak yahut tamlamasız  bedene bir tamlama yakıştırabilmek…

25 Ekim 2014 Cumartesi

Kuytu Köşelerdeki Cümlelerim…


Unutmaya çalıştıklarımı… Ertelediklerimi… Vazgeçtiklerimi…
Bir türlü tamamlayamadıklarımı tamamlamak tam olmak istiyorum.
Aradığın o her şeyi hesap yapmadan çıkar olmadan paylaşabilirim. Bugüne kadar bana anlatılmış olanlar tatmin etmiyor beni. Ardı hiç gelmeyen karanlıklara inat…
Hayatla örselenmiş duygularımı anlatmak istiyorum yavaşça.


Gülüşleri elinden alınan çaresiz çocuklar gibiyim. Varlığını bana hissettirmeni yok oluşumu inkâr etmeni istiyorum. Bütün yaşamış olduklarımın hiç biri, sanki hiç olmamış gibi.
Çok şey mi istiyorum…
Anlamı olmayan bir yaşama, yeniden bir anlam yüklemek istiyorum...
Faili meçhul, İsimsiz, tanımsız, her ne varsa son bulsun istiyorum, ilk defa Mutluluğa dokunmak onu hissetmek kaybolmayacağını bilerek yaşamak istiyorum. Yaşadığım hayat med-cezirlerim bitsin, en kuytularda herkesten ve kendimden bile sakladığım duygularımı yaşamak istiyorum.
Yaşamak isteyip de yaşayamadığımız, yahut hayal edip de hayallerinizin eksikliğini içinize gömdüğünüz oluyor mu hiç…

22 Ekim 2014 Çarşamba

Hayat Penceresi


Senden öncemde vardı biliyorsun ki ve senden sonramda olacaktır.
Biliyor musun?...
Her insanın bir köşede ve pusuda bekleyen bir karanlık odası vardır.
Yakıcı, kırıcı, narsis im bugün natamam,  kalbim, bedenim.
Bugün bu acı veren bazen gaflete sürükleyen o duyguları bastırmaya çalıştım ama ne fayda.
Acaba nereye kadar sürebilir bu lanet, aksi halim ve mutsuzluğum düşünmüyor değilim.
Bugün kâğıttan gemiler bıraktım uçsuz bucaksız bir akarsuya ve hayallerim gibi yarı yolda kaldılar masum çocuklar gibi boynum büküldü.
İnsan bu saydıklarımı yokmuş yâda olmamış gibi davranarak nereye kadar yaşayabilir
Peki…
Hayat ne kadar zorlar insanı neden bu kadar acımasızdır, neden bu kadar ağırdır, neden bir dert muskası olup boyna asılır hayat, hiç mi koşamaz birisi yâda birileri istekleri tutkuları ardından elinde uçurtması olan bir çocuk gibi nedenlerini.
Fark ettim ki birkaç metre karelik hayatım varmış neden girdiğim nasıl girdiğim hakkında inan hiç fikrim yok ilk girerken kocaman yüreğin var özgürlüğün çok yakın demişlerdi, sonra yavaş yavaş bu düşlerimde yok oldu.
Biliyor musun?...
Hayat penceremden her baktığımda yaşam biraz daha siyah beyaz seçilemez durumda büyümek bu mu? Yâda adına olgunluk dediğimiz zamanla yenilgileri, zorlukları ve o neşter yarası gibi benliğimizde taşıdığımız yaşananların izi zamanla ince sızı olup ebediyete taşıdığımız yalan mı?
O anlatılan hayatı hiç bulamadım, insan sadece o bilmediğimiz hayat penceresinin sunduğundan başka bir şey yaşayamıyor,
Şimdi karanlık odadan çıkamıyorum.
Biliyor musun?...
Hayat pencerem açılmıyor artık bir köşede yalnızlığım bir köşede benliğim bir köşede pusuya düşen hayallerim ve tam karşımda hayat pencerem.

19 Ekim 2014 Pazar

Natamam Bir Hikaye

 

Uyuşuk matmazel tadında bir mevsim
Sonbaharın son demleriydi. Kaç zamandır buradaydı son bahar  benim ve benim gibiler için sıradan bir mevsim… Hasbelkader Kahramanı olduğum hikâyeler mi daha uzundu yoksa hayat mı? Yeryüzündeki bütün hikâyeleri dinlemeye yeter mi hayat...
“Hal bu ki, hikâye yazan bizim için, bizlerden daha iyi planlar yapar ve bu planları sabırla bekleyip, sonuca varabilmemizi umar…
İnsanları, olayları, hikâyelerimizi değiştirmek bizim işimiz değildir. O yazarın işidir… Hayat bizden sadece hikâyemizi okuyup, onun verdiği repliği oynamamızı ister.
”Bazen ben yarım kalıyorum, bazen hayat yarım kalıyor, bazen yaşananlar bazen cümleler, Bazen yarına dair  hikâyelerim yarım  kalıyor...
Söyleyecek hüzünlü şarkılarım, anlatacak güzel
hikâyelerim, vardı ama son bahar geceleri içimi üşütüyor... Bundandır tüm hikâyelerimin yarım kalışı, Zamanla azalıyor hikâyelerim.  Çocukluk gibi, gittikçe kısalan. İçindeyken hiç bitmeyecekmiş gibi,  bakkaldan eve kadar biten şeker gibi...
 

11 Ekim 2014 Cumartesi

Biri & Ben




BİRİ - İnsanın kendi olabilme ihtimaline var mı ne dersin…
BEN -Düşünmek ve irade tek insanların sahip olduğu kutsal bir emanettir. Bazı ihtimaller yorar insanı, bazı ihtimaller ise ulaşılmaya çalışılanı bahşeder, insan hayatı ihtimaller ile keşif eder. Kolay olan var olanı kabul etmek, zor olan var olanı ret edip ihtimalleri denemek. Kendin olma ihtimali ise kendinde var ettiğin ihtimallerden ibaret.

BİRİ   -Yalnız kaldığını hissettin mi hiç…
BEN  -Yalnızlıkla doğar insan… Tek başına yaşanan çaresizlikler ve içinde ki hasreti büyütür insanı. Zor zamanlar sığmaz ne yazılanlara ne çizilenlere, gözler ve yürek şahittir gölgesini düşüremediğin cümlesizliklere.

BİRİ - Yaşadığımız gerçek kimin düşüncelerinde…
BEN -Aslında gerçeklerin kimde olduğunun bir önemi yok, önemli olan nelerin gerçekliği. Birilerin gerçeklerinin yerini insanın kendi gerçekleri alma ki hayatı yinelemek yerine yeniliye bilsin. Bence asıl olan kendi dünyanda var edebildiğin gerçeklerindir. İnsan sadece kendi gerçeklerini yaşayabilir.

BİRİ -Ee o zaman hayat neyi ifade eder…
BEN -Hayat illaki bir düzleme sahip olmak zorunda mı sence ya da illaki bir öğretiye sahip olmalı mı? Kesinlikle hayır… İllaki birilerinin seni yargılaması, cezalandırması bir şeyleri öğretmesi ve ödüllendirmesi asla kabul edilmeyecek bir olgu; bence, hayat beklentilere kapılmadan sorgulamadan  yalın düşüncelerin eksik kalanlarını tamamlamaktır.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Benliğinmizde Bize Ait Olmayan Parmak İzleri


Yüreğine kulak ver. Yoksa hayatın umudu kesilir”… Senin tek yapman gereken yorulmak bilmeyen yüreğine teslim olma cesaretini göstermek!
Hâlbuki nefs henüz görmediği bir rüyanın peşinde olduğu için de, tam anlamıyla fethettiklerini düşündüklerini her şehri arkasında bırakıp, yeni bir amaca doğru ”SEYYAH” misali yola devam eder.
”Benliğimi bilmeden önce, her şeyi bildiğimi sanırdım…”

HAYAT Yürekle kaimdir… İnsan anı yaşarken kıymetini bilmediği varlığın anlamını ve gerçek kaynağını, kimi zaman yalnızlığın gölgesinde fark eder! Nefs’in vardığı bir durakta huzur bulduğunu, rahat durduğunu görmek, daha hiç bir BENLİĞE ve YÜREĞE nasip olmamıştır sanırım.
Yüreğim mi duygularıma bir anlam veriyor? Duygularım mı yüreğimdekileri yaratıyor bir karar veremiyorum. Ben de suçluyum tıpkı nefsim gibi. Yaşadığım bu çaresizlik duygusunun bana öğretilmesine izin verdiğim için…
”Keşke yaşamamış olsaydım dediklerimizi samimiyetle kendi mahkememizde yargılayıp yaşamadım diyen Pinokyo'lar bir kütükten var olduklarını da inkâr eder. ”

Düşüncelerimizle yaşamımızı nasıl etkilediğimizi fark etmeden yaşamaya devam ediyoruz... Kendimize bakıp ta görmeden, tuhaf bir duygu aslında, Kulağımıza çarpan kelimelerden, gözümüzün şahitliğinden ziyade birbirimizin yüreğinden geçenleri de duyabilir miyiz?
Dün ve daha evvelinde kim olduğunu bilmek istersen şimdi ne olduğuna bak”, bu arkanda bıraktığın yaşam kim ve ne olduğunun bir yansımasıdır.
Her hüzün, her mutluluk… Her yaşanmışlık kelimelerin ardı ardına sıralanmasıyla ifade edilemez kalem ve kâğıdın muharebesine dönüşür.

En son ne zaman benliğinle baş başa kaldın?
Sadece sen…, düşüncelerin…, duyguların….

27 Eylül 2014 Cumartesi

Çıkmaz Sokaklar

Eminim ki ben zihnimdeki çıkmazların içinde kendimi kaybetmişken… Yarının mutlulukları, dünün kabuk bağlamayan yaralarına yenik düştü. Kim kendisine mutlu, kim yarasız diyebilir ki? Her ikisi de göreceli.
 
İnsana kendisi hakkındaki gerçeği ne verebilir…
Daha ne kadar sürecek bu; Hayatın birbirine hep karşıt yaşanmış ve yaşanacaklara dair kaotik deneyleri. Yaşam sürekli kaçıyor yaşadıklarımdan. Ben ise bütün hayatı hiç düşünmeden üzerime alıyorum. İçimde derinlerden gelen bir ses, bana farklı bir şeyler anlatmak istedi. Ama ben, dinlemedim.
O bilinmez ilk nerede ve ne zaman başladı! Beni, seni yürüdüğümüz bu yola kim çıkardı, bugüne kimler taşıdı?

Yaşamım âlemin akışının neresinde?
Hangi nedenlerin sonucunda hayat buldu?
Hayat bir ihtimallerden, varsayımlardan mı ibaret yoksa zihnimizin bir yolculuğu mu?
Bizi ve zihnimizi esas yoran bitmeyen tekrarlayan dejavular mı…

İnsan yoksa başka hayatların komisyoncusu mu?

19 Eylül 2014 Cuma

Yaşanmış Bir Cümle


Biz âdemoğulları yaşama farklı bir açıdan baktığında, daha önce görmediği birçok detayı fark eder ve belki de baktığı durum hakkındaki bütün varsayım, fikri değişir. O zaman arada hayat içinde durduğumuz yeri ve olaylara baktığımız açıyı değiştirmek de gerekmez mi?
İnsanın asırlar boyu düştüğü tuzaklar bunlar değil midir?

”Her âdemoğlu kendi ateşini bir başkasının cehenneminde yakma peşinde!”
Bu yaşamdaki Cennet ve Cehennem insanın vicdanıdır. Şükretmeyi bilmeyen, mutlu olmayı, huzur vermeyi bilmeyen huzur bulmayı, kendini dünyanın merkezi gibi gören hayatta bir anlam bulmayı bilmez…
Bazı şeyler mekânsızdır… Zira onlar mutlak gerçek ile bağlantı içindedirler. Vuku bulduklarının en derininde duranı hatırlatırlar.

14 Eylül 2014 Pazar

İnsanlar ve Gölgeler

Tabi olduğumuz bir düşünce iklimi bazen bahar nevruzu, bazen zemheri ayazı. Kimi zaman düşünceler bir kaosa kapılıp kıyıya vuran yosunlar gibi… Hayat uçurtmasının ipini sürekli tutmayı “misyon” addetmişiz kendi kendimize..
Aç pencereyi önüne bak…
Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum

                           ÖZDEMİR ASAF

Hâlbuki seni, beni, onu asıl rahat bırakmayan ”Benliğimizin en bengi yerine ittiğimiz ve her nasılsa yüzleşemediğimiz ama varlığını, kalbimizin ışığını kapatan bir perde gibi hissettiğimiz” gölgelerdir!
Aslında GÖLGE dediğimiz Bizlerle gerçektir! Ve bir ben sahibi olmanın gerçeğidir…
Bazen insan kaybedebileceği hiçbir şey kalmadığı bir noktaya gelmeden, kayba yol açan davranışlarından ya da tercihlerinden vazgeçmeyi göze alamaz. Yaşama bir renk, bir ahenk olsun diye yaşanmış olanlar, bizi kendimizi yok sayacak kadar ARDINDA bırakmaya başladıysa, ”Kalk ve yeniden Başla!” demenin vakti gelmiştir…
Kaybedecek bir şeyiniz kalmadiysa, ya da kaçmakla kaybedecekleriniz göze alinamayacak kadar büyükse, gölgenizle yüzleşmenin de zamanı!

7 Eylül 2014 Pazar

Serseri Yağmurlar Arasındakiler…


Soluk kesen ayazın kol gezdiği, düşüncelerimin buz kestiği bir şehrin sessizliğindeyim.

Kendimi hatırlamaktan korkuyorum, yitirdiğim onca yaşamın ardından ki sis perdesinden bakınca. İçimdeki çığlıklar duyulmasın diye ellerim ağzımda sadece gözyaşımın izleri var gülmeye utanan yüzümde, yaşanmışlıklar gibi üstüme düşüyor penceremden içeri giren kar taneleri. Yalnız zamanlarımın bir ben halindeyim.
Dünden bugünüme sızanlar aklımı talan ediyor.
Bir gün…
Güçlü görünmeye çalışmak tan usanıp.
Hiç bir şey için mücadele edememekten…
Bütün biriktirdiklerimi, anılarımı, sahip olduklarımı kaybetmekten…
Yüreğimle, kendimi yeniden bir araya getirememekten korkuyorum.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

OLMAK! İLAHİ BİR SIR “KÜN”...


Aynada yüzleştim kendimle ve… Olmak! ilahi bir sır “kün” (كُن فَيَكُونُ)…O halde herşey mümkün! Kolay değildir ama muazzam ödülleri vardır” bu yüzleşmelerin saklandığımız o korkularımızın, kaygılarımızın ca(N) kırıklarımızın ardında.
Bir yandan yaşanmamış daima bir sonra ki vuslata ertelediğimiz, ihmal edilmiş heveslerimiz kendi nefsimsimizde var ettiğimiz her ne varsa sessiz adımlarla gelip penceremizi tıklatır…

Başka bir deyişle; İnsanın nefsi olmadan varlık sahibi olması, yani Yaratan’dan aldığı ışığı yansıtacağı bir mecra bulması  mümkün değildir.
Ne yaparsak yapalım sevilmek, olduğumuz gibi kabul edilmek ister içimizde bir ŞEY! O arzuya duyarsız kalamaz ve ”yolun bizi getirdiği aşamaya uygun” bir cevap bulmak için hayatı ve kendimizi yoklarız. 

Hakikaten nedir faydası, İÇİMİZDEKİ bu garip ayinin..?
Bir gün, bir olay yaşarız ve daha önce farklı bir şekilde okuduğumuz bir hikâyenin BİR YAPRAĞINA düşeriz…
Doğru” olanın peşine düşmek, nasıl olur da bir yanılsamaya, bir kayboluşa dönüşür?

Elbette, hayatta her şeyin mubah olduğuna inanmak sayesinde. ”Doğru” dediğimiz şey, EL’AN (yani anda)öyledir…
“Tevafuk” sadece ilahi bir sır değil, yaşamın sırrına dair sihirli bir kelime.
Bu Yaşam’da Fazla kaptırıp gittiğimiz ama giderken aklımızı geride unuttuğumuz, ya da biçim itibariyle ilerleyip bilinç ve öz itibariyle geri kaldığımız  haller.

Aslında hayat yaşanacak deneyimler bize ”tanıdık” sandığımız şeyleri ”aslında tanımadığımızı” gösterir ve bu güne dek sırtımızı dayadığımız  ”DAĞLARIN”  önemi azalır.

İç bütünlüğü sağlayamamış olmak, akılla duyguyu, söz ile davranışı, teori ile pratiği, bedenle ruhu bir edememek, zaten hep biraz yarım ve biraz kayıp olmaktır…

”BEN GÖREMİYORUM, SEN GÖSTER! BEN BİLMİYORUM, SEN BİLDİR! BEN YAPAMIYORUM SEN YAPTIR” demek hayırlara vesiledir…

1 Ağustos 2014 Cuma

Yas & Hicaz

 
Düşünüyorum…
Yarına neler bırakacaklarımı ve dünden bugüne bıraktıklarımı…

Bakıyorum…
Korkularımla yüzleşip penceremden bakıp, bağımı kopardıklarıma…

Anlayamıyorum...
Küçülen dünyanın, büyük sancılarını, değişen dünle bugün arasındakileri, en kötüsü tanımlayamadığım yaşamımı.
Masumiyetin insana en büyük hediyesi, acılarla hüzünlerle baş başa bırakıp usulca kulağına fısıldadığı bir mutluluk temennisi…

Aklımda yer eden hangi düşlere düşmüş, hangi düşlere inanıp, sonra küsmüştüm hayata bilmiyorum.
Hayat adını verdiğim fırtına beni bir sağa, bir sola savuruyorken. Hayatın ağır tozları ise üzerimde arsızca yer etmişken. Sanırım aradığım cevaplar, yaşadıklarımın ardından tebessümlerimin bozamadığı  bu sessizlik anlarında gizliydi...

Herşey sanki bir alışkanlıktan, aynı yalanın tekrarından ibaretmiş gibi…

    “Oysa ben… Hayatı aynı anda hem yaşayıp, hem anlayamadım. "

10 Temmuz 2014 Perşembe

Kendimle Sohbet


 

Tek bir arzu değil ki hayat.
Yaşamım çelişkilerle dolu.
Duygularım eksik… Düşlerim suskun.
Bir şeyi istiyorum derken bir şeyler hep ama hep yarım. Yüreğim hayal kırıklarından yorgun. Güneşle ay gibi nefsim sürekli mekânsız bir halde kimi zaman sahte bir sahnede kimi zaman en dipte; Tanımsız bir halde bulduğum her şeyle kendimi tamamlamaktan sıkıldım artık. Gerçek sandıklarıma ulaşmaya çalışırken uzaklaşıyorum kendimden. Bazen yaşadıklarım önemini yitiriyor her şeyin zamandan uzaklaştığı insana vardığı en bilinmezde buluyorum kendimi.

Daima devinen hep kendine yenilen düşlerimde kayboluyorum…
Yürümeye çalıştığım sayısız yolun hiçlikte bir serüven olduğunu yürüdüğüm yollarda dokunduğum, hissettiğim ve işittiklerimin bendeki yansımalardan ibaret olduğunu keşfediyorum keşfedilmeyenlerden ziyade.

Geçici olanların içinde en nihayet varılması gerekeni görmek…
Bildiğim kısıtlamalar ve duygularım gerçek zaman diliminde kahramanları ölüyor düşlerimin bir tek hikâyeleri kalıyor.

Gerçekliğin o masum bilinen gölgesinde...
 

1 Temmuz 2014 Salı

Benim İçin Ol Masada Kendin İçin Affet Beni



Benim için ol masada kendin için affet beni…
Zaman dediğimiz şey acımasızca akmaya devam ediyor.
Gerçekleri hep unuttuk ya da unutturulduk.


Önce yaşananlarla yüzleşmeliydik aslında, adını sıfatlarla süslediğimiz ama bilmediğimiz bir serüvenin insan adında birer seyyahıydık gerçeklerin farkına biran olsun varamadık. Sadece kendimizi kendi masalımıza inandırdık.
Bugün şeytanın nevruzu, hüznün bayramı, sancıların arifesi…

Şu yaşıma geldim hayata şudur diyemedim affet ben diyemedim seni bu hesapsızlığıma kitapsızlığıma acımasızca dâhil edemedim… Kendi yaralarımı sağaltamadım şu beni tanıdım tanıyalı kabuk bağlayan yaralarım kanadı kâh vakitli kâh vakitsiz…

Yüreğimde aklımda olanlar hep uhde oldular korktum belki senide yaralarım diye.
Bir yol aciz benin koyulduğu dokunsan bozulacak bir efsundu rastladığın hep hüzne matemle selamlaştığım bu viran yolun seyyahı ben seni yaren edemedim sonu bucağı olmayan yolculuğuma.

Ben de herkes gibi yaşadığım sürece hiç durmadan yürüyeceğim hayat, ömür adını bahşettiğimiz bu bilinmez yolda. İstesem de Kuşların geri uçamamaları gibi bende asla düne doğru yürüyemeyeceğim.

Benim için ol masada kendin için affet beni…

21 Haziran 2014 Cumartesi

Siyahın Matemi Beyazın Umudu


Hayatında anlam arayan başka düşleri misafir olur bazen.
Çaresiz kalmalar yeni keşiflere yelken açtırır kimi zaman.

Yarın bazen insanı cinayetlere zorlar birer birer öldürür hatıralarını…
Tuzaklar kurar bazen hayat insana…

Duygular çözülemedikçe yaşamın o ağır perdesi kapatır hep mutluluğun ışığını. Herkesin bir inandığı masalı vardır, en azından kendini inandırdığı, sonsuz gerçekliğin tam ortasında ne bilinen var nede bilinmeyen zamansız, mekânsız, başlangıçsız ne varsa hayat renklendiriyor sessizce.

Ve her seferinde rastlarsın beyazın yarına dair düşlerine siyahın sessiz matemine…

16 Haziran 2014 Pazartesi

Yaşam

 
Hadi bu sorulara dürüstçe ve kendin olarak cevap ver…

Hayat yaşadığın kadar mı sahicidir?

Sürekli belki yarınla mı geçer hayat?

Bir gün olur belki ne dersinle mi biter her cümle?

Hep düşlenenler mi fazladır yoksa yaşadıklarımız mı eksiktir…

Herkesin bir öyküsü vardır ya öyküsüz kalırsa insan?

Sadece inanmak istiyoruz bir tek kendimizin yarım kalmadığına?

Çocukluğumuzda kaybettiğimiz gamzelerimizin nerede olduğunu biliyor musun?

En nihayetinde ruhumun derinliğinde teslim olduğum yok oluşlara?

İçimizdekilerin yavaşça yıkılışı izliyoruz nidalarımızı yutarak gözyaşlarımıza teslim olarak…

 Beni, bizi kaybetmenin matemi ve sessizliğini içimizdeki yıkılışların sesi ürpertiyor beni ya seni?

Yaşam yitirilmiş bir cümle midir?

Yoksa sadece insanlara sunulan bir var oluş nedeni midir?

Zaman içinde var ettiğin kendini sonra kendi cellâdına dönüştürmek midir?

Senin hala içine akıttıklarından, sakladıklarından bir nefeslik yerin var mı?

Hayat yürekte büyütülen kaderin saçlarını ördüğü senin elinden tutarak yürüdüğün sevdan mı?

Ömür insanın ardında bıraktıkları mıdır?

12 Haziran 2014 Perşembe

Düş Ağacı


Sürgünlüğümü asla kabul etmedi yerleşik yürekler…
Duygularımı uluorta hissederek yaşayan biri değilim. Korkarım duygularımı incitmenden; Sevmeyeceğinden, istemeyeceğinden. Ne kadar çok gizleyebilirsem ”duygularımı, sevgimi” o kadar çok güvende hissederim kendimi. Var olan duygularımı sana karşı söylemeden, sevgiye olan ihtiyacımı sana hiç belli etmeden yaşayabilirsem. O zaman uçurumlardan sıyrılıyor benliğim.
Ben içimde her ne varsa düşler ağacına asarım.
Saklarım kendimden dahi bazen.
Çünkü içimdekiler bir kez daha enkaza dönüşürse asla yeniden var edecek gücüm yok.
“Duygular ve düşler, gideceği rota belli, ama nereye varacağı belli olmayan bir seyyahtır. ”
Sığmasını isteseler de sığmaz düşler ağacımdaki duygularım, o bildiğin sayfalara.
Hayat denen sonsuzluk karşısında düşe kalka büyüyen çocuksu yüreğim bir daha düşerse kalkamaz biliyorum.
İşte bu yüzden duygularımı düşler ağacının dalları arasında büyütürüm.
Düşler ve sevgi içinde var ettiğin sürece gerçektir...
“Herkesin içimde kendine ait düşler ağacı vardır, bu ağacın farklılığı ise yürekte var edilip avuçlarda son kalan duyguların ve düşlerin tek tek dallarına asılanlardır... ”

Hatırlatma!!!

Copyright © 2010-2023 Haktan Kalay

İçerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz.
Alıntılanan sadece yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde tüm hakları saklıdır.
Bu blogda yer alan tüm müzik, fotoğraf ve diğer telif hakkı içeren içerikler salt tanıtım amaçlıdır.

İletişim: Email




 
Google+