İçerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde tüm hakları saklıdır.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Sana Kalanlar…


Düşünüyorum,

Her gün nereye ve nasıl gitmekteyim ne için gittiği mi ve sonucun ne olduğunu asla bilmeden. Yaşadım ve yaşıyorum derin bilinmezlikleri düşüncelerim, kelimelerim aciz kalıyor ben de zifiri bir karanlığın tam ortasında buluyorum kendimi. Mutsuzum… Belki de mutluyum mutluluğun o farkındalığında değilim mutluluk ve mutsuzluk karmaşasında sürüklenen beni mi bulamıyorum acaba…

Ya sence…
Senden öte bir varlık değilim seninle aynı ego, düşünce, yaşam ve aynı dünyadayım.
Sadece ben;
Gerçek olanlarla gerçek sandıklarımı ayırt etme çabasındayım. Zihnimizin bize oynadığı oyunlar mı yoksa biz mi zihnimizi oyalıyoruz diye bu ikilemde süregelen bir serüven peşindeyim. Düşüncelerim kendi hücresinde isyan edercesine beni ve hayatımı irdelerken bende bu sorulara cevap peşindeyim.

Biz kendimizi ne diye adlandırabiliriz, yaşama bir isim koysak farklı bir isim ne olur sence?
Biz baş edebilir miyiz koşullandırıldıklarımızın dışında bir hayatta.
Ne zaman vazgeçmeli insan kontrol etmeyi istediği fakat asla edemediği hayatla inatlaşmaktan akışına bırakıp kimileri gibi keyfini sürmek yada bazıları gibi  Sokma akıl yedi adım gider…

Deyimine uyup bir süre sonra karmaşada boğulmak mı?

 Beynimdeki bu sızıntılar bitmedi bitmiyor…

10 Kasım 2013 Pazar

Münzevi Hayatın Soluksuz Düşleri


İnsan doğar ve büyür zaman olgusuyla sonra hayat elleri ile insanın gözlerini sıkıca kapar; düşünceleri, düşleri ile körebe oynarcasına…
Bende olan her şey mutsuzluklardan yanılgılardan ibaret değil tek eksiğim biraz cesaret. Bugün esen rüzgâr beni üşütmüyorsa belki içimde esen o asi fırtınalardandır. Satır aralarına gizlediğim beni sen keşfetmelisin kendi kozamı yırtabilecek gücü bulamıyorum kendimde.

Bu körebe oyununda hep ben kayboluyorum…
Tam olamıyorum ki seni tamamlayayım kırık dökük hayatımda. Hep yarını düşlerken dünün yağmurunda… Sonrası yok işte.

İnsan kendi yarattığı dünyada kendi düşlerine yenilir mi?

30 Ekim 2013 Çarşamba

Kimene…



Maviye çalıyor akan kanım… Dünya benim ellerimde…

Acılarımı tat beni unut öyle gel, Yarın varsay ki cehennem cennet dünde kaldı. Cehennemdeki benden kimene. Biliyorum hayat yeniliyor kendini iyide hayat kimin umurunda… Geceler çabuk biter gündüzlerim yanılsama,  geçen zamandan banane. Ellerimi verdiğim hüznüm,  geceleri doğan aydan banane. Hiç görülmeyen karanlığımdayım bugün karanlığımdan kimene…

Neden hep iyi yanımı görmek istiyorsun benim karanlığım olamaz mı? her insan gibi. İçimdeki ölen çocuğun mezarından kimene. Yollara barikatlar kurdum yalnızlığımı kimse işgal etmesin diye. Huyumdur böyle vakitlerde ben usulca ölürüm. Mor bir yel eser bende bu vakitlerde,  bakışlarım manasını yitirip kaybolur içimde. Kaldırıp atar hayat beni bir köşeye ceset gibi arayıp bulamaz kimseler…

Karşımda duruyor bilinmezliğin sureti. Şehrin boş sokakları beni taşımaz halde. Düşlerim boş bir kitap tanımsız olur hayat öyküm. Acılarımla kirlenir dünyam. Ölümü karanlıklara benzetirim ve karanlık çöker gözlerime ay ışıltısı düşer bedenime. Düşlerin ressamı bile kaybolur ıssız karanlığımda.

Huyumdur bir ölüp bir dirilirim… Bu vakitlerde

 Öldüğümde maviye çalar akan kanım… Rengimden kimene.

19 Eylül 2013 Perşembe

Karanlıkta Yaşamak Mı? Aydınlıkta Ölmek Mi?



 
Kendi mi arkasına gizledim birçok bilmediğin düşünceler sahibim.
Şışştt…
Sessizlik istiyorum her şeyden uzak yaşananlardan insanlardan hayattan, yıldızlardan, güneşten denizden, kendimden bile uzakta sadece bende kaybolmak istiyorum. Bir bıkkınlık ya da kaçış değil sadece kendimim neye benzediğini merak ediyorum basit bir istek kendimce…

İnsan ruhunun o ağırlığını yalnız başına ne kadar taşıyabilir, kederini, hüznünü ne kadar yalnız başına yaşayabilir bir başına insan ne olurun peşindeyim varışım kendime kısacası. Sessizlikte kimsesizlikte ancak insan düşlerini kovalıyor kendine bir pay çıkarma telaşına düşüyor yoksa bu hayatın yamaladıkları ile yol almak bir hayli zor.Gaflete düştü mü insan vay haline kendine biçilen rolün peşinden usulca gidiyor, bazen içinde ki çığlıkları kendisi dahi duymuyor başkalarının duymasını bekliyor ama kendi haykırışlarını duymuyor bence kendi sesine sağır olan varlıklar biziz.
Pişmanlıklar;
Bazen insan hür olmanın peşinden gider hoyratça olasılıksız başkasının planına dâhil olmadan yaşamak ister bir vakit böylece yaşar, bir süre sonra yalnızlıkla hesaplaşır ve hesapsız yaşamın yakasını ve özgürlüğü bir kenara bırakıp bir başka hayata karışır. Bazen yaşadıklarından pişmanlık duyar insan fitil gibi kendi içinde yanar dirhem dirhem gözlerden uzak kendi yangının ortasında.

Ağır yaralı düşleri;
Vardır insanın yaşayamadıklarına inat yaşadıklarıyla tezat olan yaraları vardır her insanın inkâr etse de hayata, aşka, cam düşlerin kesikleri vardır muhakkak bir yanında. Yaralarının sağılmasını izin vermez insan her nedense her ne sebepse meskendir yaşananlar yaşadığın meskûn mahalde. Bu yüzden karanlıkta yaşamayı seçer insan kendi yaralarını kimsenin görmesini istemez.
Aydınlıkta ölmek ister insan bir başkası yine yaralamasını istemez.
Şimdi sence hangisi…
Karanlıkta Yaşamak Mı? Aydınlıkta Ölmek Mi?
 

8 Ağustos 2013 Perşembe

10'dalık Hayat


Başka kente sürgün ettim kendimi uçsuz bucaksız düşlerimin o siyah gölgesinde yine ziyan bir masalın son sükûtunda asi nefsim. Gözlerim yollara takılı. Savaş meydanı gibi harabe her yanım canımı yakan ne varsa etrafımda…
Onca yaşanmışlığın onca derin ince sızının ardından bir daha gurbet yolu başka kent başka düşlerin ardından yine yollara düştük yüreğim ve ben. Allah Kahretsin ne den bu kadar ziyana giden bir bir elimden kayan çocuksu düşlerim. Mutluluk adında o nazar boncuğu gözlü küçük çocuk benimde kapımı çalar mı?  Nasıl vazgeçer bir gölge gibi düşlerimin fitilini yakan kim yada kimler sorgusu ve ne zaman biter gözlerimin aciz arayışı, daha etrafımı çevreleyen kaç duvarı yıkmam gerekiyor kaç zaman daha direnişim sürecek ansızın önüme sere serpe düşen düşlerimi ayağa kaldırmak için.
Nidalar atmak yerine suskun kalmak neyi değiştirir hayatta.
Biraz hicaz da takılıyım bu aralar…
Bugüne kadar azaltmaya çalıştığım ama bir türlü üstesinden gelemediğim acılarım tel örgüyle etrafımda biten geçmişteki yanılgılarım.
Unutmaya yeltendiğim ama sendelediğim birçok şeyi hatırlıyorum bu aralar.
Firari düşlerim ve yaşanmışlıkları tek tek ayırmaya çalışıyorum.
O yalnız olduğum dar vakitlerde elimde bir terazi hangisi ağır gelecek bende bilmiyorum.
Tüm hüzün ve hayaller hayatın yetim çocuklarıdır.
Yorgunum biraz…
Sanırım bugüne kadar olan hudutta ki acımasız bir o kadar ağır savaşın yorgunluğu. Birçok yenilgilerim oldu ama hep heybemde bir parça mutluluğum vardı bir parça yaşanılası hayat için sakladım. Şimdi her şey sende aklına gelen ne varsa bana ait ve benim bildiğim. Zaman ve zan değişirken bende seninle değişiyorum. Bilmediğim, huzur ve mutluluğa dair olan kaybolan inancım sende tekrardan aklımda yer ediyor.

4 Temmuz 2013 Perşembe

Hayatın Karekökü

 
Öğretilen yaşam böyle değildi bize yarının özlemi yitik bir köşede kalmazdı.
Her gün yeni bir umut getirirdi… Umut çalmazdı yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum.
Sebep arıyorum… Sebepsizliklerde…
Eksikler içinde tamamlayacağım şeyler arıyorum… Yarım yamalak hayatta…Bir şeyleri tamamlasam bir şeyler eksik kalıyor kayboluyorum sanki kendi içimde.
Biriktirdiğim tüm sözcükleri kaybettim hayatın içinde. Delillerim tükendi sanki yaşadığıma dair, kaybettim ne varsa hayalleri, mutluluğu, cümlelerimi, sözlerimi şarkıları…
Bir hayat yazılır ve birine aittir ben bulamıyorum kendi payımı. Yamalı bir ceket gibi emanet duran ve beni boğan bana ait olmayan hayattan benim olanı bulamıyorum.
“ Derin cümleler yalnızlığın matemi tökezleyen duygular acının rengidir.”
Bilmediğim karanlıkta ki göçü bitmiyor lâmekân ruhumun. Zifiri kara gecenin nefesi sarıyor her yeri bir ben kalıyorum birde nefs-i âdem, düşlerimi özgür bırakıyorum ellerimden.
Belki de bu anlattığım benim son hikâyemdir…

7 Haziran 2013 Cuma

Katre-i Matem


İnanmak için kendimi zorluyordum hayata…
Yaşamakta olduğum hayatın ve istediğim mutluluk ve düşünceler denklemini kuramadan her gün sil baştan kalıba sığdırmak için çabalarken buluyordum kendimi. Yarının peydahladığı bilinmezlik ürkütüyor beni içimde ki beni kaybediyorum sanki…
Sen nasıl yaşıyorsun hayatı…

Yaşamak istediklerini düşüncelerini bir karanlık odaya hapis edip belleğimizde oluşturulan o birimlerle mi yoksa bugünün anın her dakikasını sindirerek ve her anlamda keşfederek mi?

Yaşamana izin veriyor mu hayat bunları yoksa sende bir köşede duygularını saklıyor musun?

Zihninde ve deneyimlerle oluşturduğun o evrenden nasıl sıyrılıp gün yüzüne çıkabiliyorsun.
Yoksa sende mi hayatla karşılıklı zar atıyorsun…

Bizleri bu haddeye getiren ne?

Hayat, ah keşkeler, yanlışlar, varsayımlar, ihtimaller mi? yoksa kendimiz mi?
Neden hep suiistimal ettiğimiz kendimizi var etmeyip yeni bir kişilik yaratma telaşımız neden bu var olma gerçeğimizi görmeyip yarından korkarak dünün arkasına saklanışımız. Neden ihtimallerle örülü hayata direnmeden kabullenişimiz.

Kendi gözlerinle sorgulamak mı? Yoksa başka gözlerin gölgesinde yol almak mı?
Bunları anlata bilmek için kendini bir başına sorgulaman gerekiyor, korkularınla yüzleşmen ve düşüncelerini sahiplenmen ve ilk başta seni sen olarak senin kabul etmen gerekiyor.

Hazır mısın kendine merhaba demeye…

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Geçmişin Olmadan Sen Olabilir Miydin?


 
 
Hiç düşünmedin bunu belki de aklının bir köşesinde var ama görmezlikten geliyorsun.
Neden gerçekleri görmüyoruz…

Her insanın bir mağlubiyeti vardır kabul etmese de ve her insan bir pişmanlığı vardır asla yok dese de

Gerçeklerle yüzleşmek mi yoksa mutluluk ve sevinçlerden vazgeçmek mi?
Kayboldun değil mi hadi artık kendini kandırmaktan vazgeç.

Neden kayboluşluğumuzda bir rehberi elimizin tersi ile itiyoruz.
Unutma ki yaşananlarla var oldun varlıklarınla doğmadın olanları sen kazandın…

21 Nisan 2013 Pazar

Lal Düşünceler

Cehennemi sevdiren düşüncelere kapılmadım diyenlerden misin yoksa…
Kapalı düşüncelerin çıkmazına düşmeyen o aşılmak bilmeyeni tatmayanımız var mı? Düşünceler hikâyeciliğindeki perdesinin ardında ne olduğunu merak etmeyen birisi… Hayat masalında zoraki unsurlara boyun eğmek istemeyen olamaz mı?

Bir varmış bir yokmuş… Cümlesiyle başlayan o hikâyelere ben varmışım ben yokmuşum cümlesini koyabilene rastladın mı?  Kendi hikâyesi olanlara kulak verdiğinde kendine rastlamadın mı? O anlatılanlarda bazen ben diye haykırmadın mı? Yaşanmışlıklar kulak zarına birer birer çarparken gözlerin başka yerlere dalmadı mı?

Kendini kandırmaktan vazgeçmelisin.
Yabancı birinin düşüncesinin kapısını çalmadım deyip te… Düşününce kapıyı çalıp kaçanlardan olmayasın merak etme yalnız olmadığına adım kadar eminim en azından seninle aynı karede yer alan insanlar gösterebilirim.

Zihnin hiçbir sorgu çengeline takılmadan arzularını, isteklerini olan biteni ulu orta yaşayabilir mi? İnsan…
Siyah meşinden kaplı deftere siyah kalemle ebedi olanı yazmak kimselerden habersiz bir köşede saklamak mı? Yazılanı sırası gelince bir tokat gibi savurmak mı?  Hangisi daha makbul acaba bir fikrin var mı?

Düşüncelerin ve ruhun sesinden uzak kalan benliğin en can yakanı içinde kendi parmak izlerini taşımayan düşüncelerden ibarettir…  

19 Mart 2013 Salı

Yaprak…




İnan Yabancısı değilim düşe kalka devam eden yara bere içinde ki hayatın. Ve senin bildiğin tüm kâinatı saran o kan revan içinde büyüyen sevdanın. Üzüntü ve kederle avunarak geçen hayatın bedelini çok ağır ödedim. Acının rengini; düşlerin o buruk sararan yapraklar gibi savruluşlarını…
Kendimi o yapraklara benzetirim benim gibi çaresiz, sebepsiz ayrılır sıkıca tutunduğu yerden vakitsizdir benim gibi ayrılıkları.
Yaprak dalda hayat bulur, insan sevdiğinde. Yaprak yeşerdiği dala sıkıca tutunur insan yüreğinde kine. Yaprak bir asi bir rüzgâra yenilir, insan yaşananlara. Yaprak sicim bir yağmura teslim olur, insan gözyaşlarına. Yaprak son bahara razı gelir, insan kaderine.
İşte bu yüzden o yapraklara benzetirim kendimi.
Yitik bir öyküydü benim öyküm sen o yaşananların, acılarımın ve gözyaşlarımın izlerini ararken öykümde bir solukluk rüzgârda savrulabileceğimi unutma…
Neden mi?
Sen dalımsın, ben ise yaprak…

21 Şubat 2013 Perşembe

Hayattan Paragraflar

zarfı açtığında beni unutma.

Hadi gel. Diyor. Hiç kimseye anlatmadığım  yaşamaya korktuğum o masum düşlerim. Hazırlıksız  yakalanmıştım  bu davete, o kadar ince ince sızlayan  yüreğimin ve hep nemli olmasına alıştığım gözlerim bir türlü  kabullenememişti  bu daveti.
Yorgunum…
Bir kendi nefsim birde dışarıdaki hayat derken artık yorulduğumu hissedebiliyorum. Yaşanmışlık zamanla farkında olmadan bitap düşürüyor, zemheri ayazında kalan ve düşüncelere mukabil bir yaşamdan arta kalanlarla birde gayri ihtiyarı seyyah olup ta düşülen sevda sıratı, tavanda gözlerimin dikili kaldığı gece ile gündüzün harman ettiğim bir zaman tümcesindeyim…

Suskunum…
Bir sızı olur zamanla tüm vuslatta biriktirdiklerim ince sızı olur nakş ettiklerim benliğime yüreğime,  hiçbir kelime, hiçbir cümle topluluğu, hiçbir beyan, hiçbir şiir, hiçbir zan, hiçbir doktrin anlam yükleyemez kifayetsiz kalır; birkaç dostun tesellisi yaşanan mecburiyetlerin ikramiyesidir.

İşte bu yüzden suskunluğum bu yüzden sessizliğe mahkûm oluşum…

Kayboluşum…
Bir hışımla daldığım hayat önce düşüncelerimi sonra benliğimi çaldı sessizce. Ben, hazırlıksız yakalandım bu kaybolmuşluğa, bu hayata bir cevap ararken kaybolmuştum zifiri karanlıkta. Beni bu hale getirenler mi, yoksa getirmelerine izin verdiğim için kendime mi kızmalıyım bilmiyorum. Biliyor musun bizler kendimize olan inancı kaybettiğimizde içimizde ki kahramanın hikâyesinin de son bulduğunu çok sonra keşif ettim ve bir kahramanlık hikâyemin olmadığını öğrendim. Çünkü kaybolmuştum hayat kentinin sokaklarında.

Yok oluşum…
Yeni bir kelime ile anlatmaya çalıştığım hayatın bir sonu olduğunu unutmuştum. Nasıl bir yaşam telaşına düştüm neyin telaşındaydım inan bilmiyorum bir faili meçhul yaşamdan birkaç satırdan geriye bir şey bırakmayacağım. Nidalarla geldiğim dünyadan yok oluşum sesiz olacak içimde ki çığlıkları hüznü kimse duymayacak hayatımda eksiklerim oldu ne olur sen tamamla kapının kilidini değiştir, fasulye konservelerine diktiğim nergisleri unutma beni senden aldıklarımla değil sana eklediklerimle hatırla hayatın sana vereceği zarfı açtığında beni unutma.

                       

3 Ocak 2013 Perşembe

GÜNCE


Gerçek dediğimiz şeylerin hangisinin bir rüyadan öte olmadığını söyleyebilirsin. Kendi yaratığımız  bir hücrenin duvarlarını aşmak isterken, koşullanmalar, bir bilinmez ama aklın bize sunduğunu nimet sayarken ne yapabileceğini sorguladın mı hayatta. Kim kime dayatabilir ki nelerin ya da neyin gerçekliklerini, simyacılıktan öte bir hayatın ötesinde bir şeylerin var olduğunu.

Yaşadığımız her şeyi tek tek bir mim kimi o büyük gördüğümüz zihnimiz hatırlarken kim silebildi yaşadıklarına dair geçmişin o cam kırıkları gibi bedeninde tek tek yer eden yaraları insanlar bu var olanları silemediği gibi eski bir tozlu albüm gibi karıştırmaya devam eder.

 
Kabuk bağlayan yaraları yeni baştan kanatılır…

 Bu aralar suskunluğa ve sessizliğe ihtiyacım olduğunu hatırladım. Yaşamımda yer etmeye çalışan her şeyden  çatışmadan çekişmeden kendimle baş başa kalıp  sessiz bir yolculuğa  eski mevsim tadında bir hayata ihtiyacım olduğunu  kendi nefsimle arkadaş olmaya yüreğimin  yorgunluğunu bir tebessümle silmeye ihtiyacım var. Aslında senin gibi bir varlığım acıları hisseden  mutlu olan ağlayan, gözlerinde hayatın bıraktığı bir buruk bakışı ömür boyu taşıyan senden bir farkı olmayan bir insanım.

 Uzaktan bir çınar gibi görünsem de sana biliyorsun ki; çınarlar içlerinden çürür. Bende senin gibi gerçek olmayan bir şeyleri gerçekleştirmek için inat ediyorum; senin gibi iyileşmelerine izin vermiyorum o derin yaralarımın. Bende suçluyum sen, o ve diğerleri gibi elde edebileceğim ya da yok edebileceğim mutluluğumun bana ait olduğunu bildiğim halde kabul etmediğim için. Yarına parlayan gözlerim ve umutla bakıp bir adımı hesapsız ve delice atamadığım için.

Sabahları sessiz, nefessiz bir başına olmayı iyi bilirim.

 Tüm hayallerinin, umutlarının çalınması ne demek bilir misin?

Hayatta hiç bir beklentinin çıkarının olmadan usulca yaşamak hesapsız kitapsız bir ömür istemez mi insan yok edemediğin düşünceler, fikirler ve geçmişi faili meçhul bir katil olup öldürebilseydik

Ne güzel olurdu değil mi?

İtiraf ediyorum artık kendime yaşadığımı sandığım hayatın bir hayal olduğunu sıfatlarla yada iyelik ekleri ile bir bütün olduğumu. Sürekli özgürlüğüne dem vuran bir beden olduğumu kabul ediyorum artık, aklımın almadığı sorularda takıldığı mı kimi zaman yaralarımın yarattığı korkularda boğuluyorum

Her fırsatta düşünüyorum.

Yalnızlık mı beni bu kadar yoruyor yoksa düşlerim mi?

Hatırlatma!!!

Copyright © 2010-2023 Haktan Kalay

İçerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz.
Alıntılanan sadece yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde tüm hakları saklıdır.
Bu blogda yer alan tüm müzik, fotoğraf ve diğer telif hakkı içeren içerikler salt tanıtım amaçlıdır.

İletişim: Email




 
Google+