İçerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde tüm hakları saklıdır.

11 Aralık 2012 Salı

Gözyaşım…



Kadersiz oğlum kadersiz evladım diye başlayan o bilinmez feryatlara büyüdüm.

 Bir zindan hasretinin buğusu hep gözlerimi kapattı feri gitmişti ezelden gözlerimin.

Serseri bir mayının alafranga düşlerin esiri olarak büyüdüm ve büyüttüm hayatının o zamansız açan nergisini içimde.

 Kahramanı olamadım hiç kendi nefsimim, hayatımın, bilmem nelerimin…

 Hep umutlarım hayallerimin peşinde koştum tam eteğinden yakaladım derken meğerse hep yakaladığımı zannettim.

 Cemre düşer gibi yapayalnız, sessiz, derinden ve kimsesiz döktüm hep  o delikanlı gözyaşlarımı.

 Kara kalem mi yazdı kara tahtaya mı yazılmış derken ömrümün yarısında olduğu mu ve kimsesiz ve kanatsız kuş olduğumu öğrendim…

 La mekân bir umut kayığında hasretin karanlığın ortasında yolcu olduğu mu çok geç öğrendim.

 Bir pusuya düşmüştü yarınım, gaybım onları çoktan kaybettiği mi usulca aynada kendi gözlerimde keşfettim.

 Her gözyaşımla içimde ki isyan volkanının bedeni mi har ettiğini öğrendim.

 Boynumun neden bükük sancılarımın neden bu kadar derin olduğunu kendi masalımın hiç olmadığını gözyaşlarımdan öğrendim.

 Meğerse gözyaşlarımda ne sırlar gizliymiş ben çok sonradan öğrendim.

Şimdi ağlayamıyorum biliyor musun, gözyaşımın tükendiğini öğrendim…
                                                                

10 Kasım 2012 Cumartesi

Ve… Keşkeler


Yaşadığın zamanı usulca sorgulayan gözlerle bakıyorum hayata. Kimse bilmiyor, neye nasıl baktığımı, baktığımda neler gördüğü mü?

 Ve… Keşkeler

Başlıyor hesapsız kitapsız hayatımda karanlık bir yolun derin çukurları gibi.

Düştüğüm çukurdan çıkmam bir hayli zaman alıyor kimse farkında değil.

Gerçekten gidebileceğim yolları arıyorum var mı?

Yok dediğini duyar gibiyim ama ben var olduğuna inanmıştım yoksa bir rüyamıydı?

 Hayat nedir diye sorsam, hangisi dersin değil mi?

 -Diyor ki

 İki hayat vardır

  Birincisi: Yaşadığın ve yaşamak için içimde canla başla çırpındığın bir hamur gibi eline geçenin yoğrulduğun ve sonunda yorulduğun.

 İkincisi: Gözlerini kapattığında istediğin senin olduğuna kanaat ettiğin ve mutluluğun demet demet dağıtıldığı, gözlerinin parladığı ve kimsenin bulamadığı…

 Şimdi sen hangisinden bahsediyorsun…

 Sadece yutkundum… Sesim çıkmıyordu içimde ki nidalar atan çocuk sessizliğe boğuldu ansızın.

Hep çıkarmak istesem de çıkaramadım keşkeleri hayatımdan.

Hep birileri çomak soktu yitik ama gururlu yoluma.

Düşlerimim hep bir gardiyanı vardı bir zamanlık yolculuğumda.

Mutluluğum önüne hep bir gam çığı düşmüştü bildim bileli.

Ve… Keşkeler

Şiir gibi anlatılan ama hep üç noktalı hayatlar devam ediyor.

Ve… Keşkelerin inadına

Keşkeleri olmayan bir hayat var mıdır acaba

Yüz kızartıcı bir suç mu? Keşkeler hep uhde kalır bir yanda.

28 Ekim 2012 Pazar

Anlatamadıklarım…


Yukarıdaki noktalamalar uzar gider  anlatamadıktan sonra.

 Bir meçhulün yolcusu olursun. Farkında bile olmadan sebepler seni usulca ardından sürükler ya bir nedenin vardır ardından kan revan koştuğun ya da bir bilinmezin arkasından peydah olursun ve bir bakarsın arkana, ardını bile görmediğin keşkelerin dizilmiştir.

Hep nergis çalardım ama nedenim vardı küçüklüğüm benliğim gibi çorak topraklarda büyümüştü. Viran bir şehrin darmadağın bir sokağın çocuğuyduk biz, ne nergisimiz vardı ne de bir resmimiz, usulca yaşardık nedensiz plansız sebeplere ihtiyacımız yoktu bir tek bir yırtık uçurmam vardı her bahar birkaç parça bant bulur uçurmaya çalışırdım ama oda benim gibi soluksuz kalırdı yarı yolda.

 Her bahar başka sokaklara gider nergis çalardım kimse görmeden evimizin tek göz penceresinde yaşadığım küçük dünyama inat. Her bayramdan bir vakit önce bir lastik pabuç hayalimiz vardı biliyor musun o da siyahtı, ha birde anamın yeniden yamaladığı birkaç üst baş olurdu o yamalar üstünde nazar boncuğu gibi dururdu.

Şimdi ruhuma ağır geliyor en hafif yük bile oysaki çocukluğum daha bir sert ve ağırdı heybetli bir adam gibi yüklenebiliyordum o katıksız halimle. Kim bilir belki de yüreğim, bedenim yorgun değildi yada daha gözü karaydım peki şimdi beni, bizi korkutan ne
  Sevmek mi?
     Hayat mı?  
       Yarının endişesi mi?
Kendimi sorguladığımda neden hep ağır yaralarımın kabuğu yeniden kalkıyor, neden ben ve yaralarımı ayıramıyorum ikisini birbirinden ayırmak bu kadar zor mu?

 Bilmiyorum sanırım hala bir hiçim kendimi bile tanımıyorum düşe kalka öğrendiklerim mi yetersiz yoksa yaşam mı? Anlamsız sebepsiz…

 Bende bilmiyorum yırtık uçurtmam gibi soluksuz kalıyorum.

28 Ağustos 2012 Salı

Yanlızlık


Sence çok mu şey istiyorum…

Yaşadığım dakikalar hatta saatlerin telaşı olmadan bir yokluğun savaşını vermeden usulca bir köşeden izlemek istiyorum hayatı yalnızlar rıhtımında ama bir tek ben herşeye tepeden bakmak istiyorum nedenlerin ardına gizlenmiş o giz mısralarını keşfedebilmek tanıdığımı sandığım ama bulamadığım beni bulmak istiyorum hadi sende git uzaklara beni yalnız bırak…

Yalnızlığın ayazını tek başıma tatmak kendi nefsimi arsızca yaşamak istiyorum hep o gizlediğim tebessüm maskesinden uzak yalnızlık meyini tatmak istiyorum karanlıklarda bir ışık arayıp bulmak o herşeyi ardımıza alıp yürüdüğüm ama hep boşluğuna düştüğüm muzaffer savaşı kazanmak istiyorum.

Yalnızlık Allah a mahsus derler bilirsin ama yalnızlıkta kaybolduğum yetmedi mi?

Kaçmadan mert gibi durmak istiyorum kendimden kısacası kendimle yüzleşmek istiyorum bilmediğim benle. Karamsar değilim sadece yaşam döngüsü denen o bilinmez denklemi çözmek istiyorum ben oldum olası bilinmeyen denklemleri sevmedim sevemedim ama hayat hep bilinmezi çıkardı karşıma şimdi ben yokluğumu yaşamak istiyorum izlinle…

Bir masalın kahramanı oldum bir şekilde sürekli bir hikâyem vardı arkamda bir roman olmaktan ziyade ne için yaşadığım sorusuna cevap arıyorum koca kâinat adım adım bilinmezi yakınlaştırırken o baki bildiğim bedenime bu matemin sebebini bilmek istiyorum.

14 Ağustos 2012 Salı

Hadi Benim Bildiğim Oyunu Oynayalım



Bir sabah uyandım yüreğim durmuş sanki dünya artık dünya dönmeyi unutmuş gibi

Çiçekler siyah beyaz insanlar soluk, yaşamlar donuk  eee… Nerede o masmavi gökyüzü,nerede o her gece karanlıkları aydınlatan ay nerede peşimden koşturan yıldızlar.Nerede hayaller, nerede kaldırımlarda koşturan insanlar, nerde beslediğim kuşlar, Bir sabah evet bir sabah uyandım her şey durmuştu buna kalbimde dâhil. Ben gerçektim sanki geriye kalan her şey bir düşten ibaretmiş gibi

 Hoşcakalın hayallerim…

 Düş sokağımda yaşardı umutlarım  sevgilerim, dostlarım oysa şimdi…

 Şimdi ufacık sevince ortak arıyorum,

 O yağmurları getiren bulutlar kaybolmuştu karanlıklar kenti olmuştu yaşadığım şehir

Al beni götür ne olur buralardan hayallerim bunlar değildi yitirdiğim hayaller nerde.

Bıkmışım hep aynı masalları okumaktan sahte tebessümlerden…

Boğuluyorum artık yasak yaşamlardan sıkıldım aynı sahnede oynamaktan

Al beni yar beni götür beni buralardan yoruldum aynı oyunu oynamaktan

 Bak gözlerime geceler örterdi eskiden üstümü zaman siler mi her şeyi

Hadi anlat bana hadi ne olur dinlerim seni ama ne olur bilmediğim gerçekler olsun

Benim diyarlarım da hep bilmediğim oyunlar oynanıyor ben ise uzaktan izliyorum

 Hadi artık benim bildiğim oyunları oynayalım…

6 Haziran 2012 Çarşamba

Aynadaki Yalnızlık…


 


Yalnızlık… Bazen bir tercih…
Bazen de kimimizin mahkûmiyeti! Kimilerine göre bir eksiklik, bir kusur.
Herkesin tek isteği bir ayna kendisine, kendisini yansıtması… O da, başkalarını, başkalarına yansıtırken. Yansımaların yansımaları.
Hâlbuki ne bir başı var, ne bir sonu...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Çaresiz…


Issızlığın tam ortasında…
Etrafımı saran virane sisin çıkmazında…  İnandığım masallar.

Berduş bir halde ruhum… Sende takılı kalmışken gözlerim hep seni yâd eden dilim çaresiz.
Nedenler ararken ruhum nefsimin sende olduğuna dair her adımım çaresiz.

Bir bir anarken seninle anıları gözlerimin nemi çaresiz…
Sesin çınlarken her an her yerde sesini özleyen can çaresiz.

Bu sevdanın yükü âdem’den bu yana omuzlarda Yakup çaresiz ben çaresiz.
Ne bilinen yangın var ortada ne kül ne duman hasretim sana sensiz yarınım çaresiz.

Zamansız, mekânsız bir halde yaşamımın son perdesi…
Sevda muska olmuş bu bükük boynuma yüreğim çaresiz dem çaresiz…

Her şeyi bahşeden belli şu âlemde feryatlarım çaresiz.
Ne sorguya yetti aklım ne bende ki sevdaya ne isyanım bitti ne sana olan susuzluğum.

Ne gözlerimin yaşı bitti, ne sana olan sevda yürek çaresiz ben çaresiz.

5 Nisan 2012 Perşembe

Hadi Al Yıldızlarımı


Gecelerimin tüm yıldızları düştüler gökyüzünden. Kimi çaresiz kimi intihar cüretiyle bıraktı ellerini...
Kan tarlasında gelincikler gibiydi yıldızlarım. Yüreğim benimle ama ben yaralıyım sözlerim cehennemi düşlerim cenneti andırıyor.
Kıyameti çağrıştıran bir güncedeyim.
Dirilişi bekleyen bir zamanda, hoyrat aklim ve sessiz duygularımla beraber… Yüzümdeki keder anlatır bendekileri. Gülüşlerim sırılsıklam kederimin sağanaklarında.
Ben hep sevdiklerimin gidiş kapısını açık bıraktım...
Acının da bir insana öğretecekleri var, tıpkı aşkın bir yüreğe mutluluğu öğrettiği gibi.

22 Mart 2012 Perşembe

İçimde Biriken Tortular


 
 
Kime ait olduğunu bilemediğin, silemediğin parmak izleri...
Karmaşık bir duygu,
Anlamını deneyimleyenlerin, deneyimlerken verdiği, deneyimleyenlere bir anlam katmayan... Bazen, İnsan düşünmeden asla var olamaz! Diyorum
Yaşam “hayata ve ona dair düşünmek” tir diyorum kendime.
Hayat, hissettiğin duyguları adlandırmaktır. Adlandırılırsa eğer,

Bazen sevgidir…
Duyulan özlemdir…
Aklındaki korkudur…
Beslediğin nefrettir…
Can yakan acıdır…
Yüreğindeki aşktır…
Biriktirdiğin öfkedir…
Düşlediğin Mutluluktur.
Bazen Diyorum ki;
Yoruldum artık yaşamaktan, yaşadıklarımdan. Aslında İnsanı yoran, tekrar edilen duygular. Oysa yaşam, hiç durmadan yarına yürümektir. Yarına yürümek, kendine getirir insanı.

 Sanırım En nihayetinde,
Her şeyin miladından önce ve sonra da hep var olan. Ne doğumu ne de ölümü olmayan anlamdırmaya çalıştığımız hayatı sorgulamadan yaşıyoruz.

13 Mart 2012 Salı

Olmayan Ben Sessiz Tutsaklıklarım


Sonbaharın rüzgârına kapılmış gibi sürekli yer değiştiriyor herşey. Bazen insan kendini hatırlıyor kimi zaman unutuyor. Bazen özgür bırakıyor, bazen yargılıyor, tutsak alıyor. Bazı zamanlarda gerçeklere ulaşmaya, azı zamanlarda yalan olandan uzaklaşmaya çalışıyor.
Hayat insanlarla besleniyor, insan umutları ile yaşadığı sevgiyle.

En nihayetinde yalan olandan uzaklaşırken kendine itiraf dahi edemediği gerçeklere de yaklaşıyor. Aşikâr olanlara ulaşmaya çalışırken... Bazı vakitlerde yüreğimde çalan şarkılar bir süre sonra yerini çığlıklara bırakıyor. Yürüdüğüm sayısız yolun sadece en sonuncusu beni bana ulaştırsa da, ondan önce yürüdüğüm tüm yollar, onu varmak istediğim asıl benliğime biraz daha yaklaştırıyor.
Yeni bir zanna ulaştırdığı sürece neyi yaşadığının bir önemi var mı ki…

Olmayanı olanı oldurmak, tanımsız olanı etiketlemek, bir avuç çamuru çömlekçi edası ile şekillendiren insanın yine kendisi. Su nasıl içinde bulunduğu kap tarafından şekillendiriliyorsa. Yaşananlar da tamamen zihin tarafından şekilleniyor, herşey kendi üslubunda renkleniyor, şekilleniyor.
Ne tesadüf dür ki hayatın bize sunduğu…
Bütün yollar sonunda insanı aynı yere ulaştırıyor. Her yolun sonunda insanı sadece kendisi bekliyor.

9 Mart 2012 Cuma

Kendime İtiraf Edemediklerim


 
Hayat sessizce akmaya devam ediyor.
Ben ise hayata küskünüm.
Ayni senin gibiyim kısacası…
Hayat duygumu yoksa bir zihin çıkmazı mı?
Hadi söyle bana hayat neden ibaret ve nelere yaklaştırıyor beni.

 Ve en sonunda hayat bizi tutsağı yaptı ben direnmedin, sen de direnemedin, Zihnimdeki düşünceler hep eksik. Mutluluğu arzularken sürekli savaşıyorum.
Bildiklerimin tamamı eksik! Oysa tam olduğunu düşünüyorum.
Düş kırıklıklarımsa sürekli.
Bazen İnanmaya, Bazen ise inanmamaya koşullandım.
Deneyimlerimle koşullandım.
Biliyor musun bazen...

Hayata bir anlam, bir renk daha katmak için. Nefes almak isterken nefes almaktan korkuyorum. Zamanın bir yerinde, bir şeyleri değiştirebilir miyim diye düşünürken. Yok, olmaya yüz tutmuş yitirdiğim dünün yalanını bir kez de ben tekrar ediyorum.
Her bedenin, her ruhun bir öyküsü varmış gibi görünse de, tüm öykülerin gerisinde ki tek öykü kalır yaşananlardan geriye...

23 Şubat 2012 Perşembe

Gece İnerken


Bir kırık gençliğin hikâyesi hep arkamda ve kızıl düşlerim. Söylesem anlar mısın beni sende ağlar mısın yerli yersiz. Kaçıncı gecedeyiz, kaçıncı veda, kaçıncı suskunluklardayız bu hangi hayat rüyası. Dünya almış başını dönüyor.
Sessizce, kimsesiz izliyorum dünyayı.

Vazgeçtim artık düşlerimden. Her gün bir gün daha göç ediyor hayattan. Hiç yara almadan çıkan var mı gecenin karanlıklarından.
Bu mu hayatın ortak kaderi… Yorulduğumu hissediyorum yavaşça.

Nasılda inandım karanlıkta ki masallara…

3 Ocak 2012 Salı

Küllerinden Doğmak


Hayat denizinde bir ben olmak… Sırtında yaralar taşımak. Zihinde, benliğindeki kara lekeleri yok etmek. İklimsiz bir mevsime renk vermek… Acıların yok ettiği gamzeleri var etmek. Devrilen dağlarını yeniden var etmek. Yarım kalanları tamamlamak. Güzü bahara çevirmek hazanı tadan gençliğimi haziranla tanıştırmak Işıksız bir yaprak bedenim rüzgâra karışan “Küllerini Aramak" …

Kederli türküleri ninni bilen içimdeki çocuğa düşlerin hikâyesi anlatmak yaralanmış bir ömür varken anlatamadıklarım gök mavisini özlerken yıldızların en uzağında esir düşmüşken ezgilerin Zaman gelip geçerken… Acının o ağır gölgesi üstüne düşmüşken yitirttiklerimin kokusu üstüme sinmişken zemheri ayaza alışmışken umutlara gebe olmak "Küllerinden Doğmak" zor.
Eksilenler tamamlanmaz… Eksilenler dünde kalır, eksilenler çürütür insanı,

 Eksilenlerin hüznü insani büyütür.
Aslında "Küllerinden Doğmak" Araf ta ardındakileri bakmaktır...

Hatırlatma!!!

Copyright © 2010-2023 Haktan Kalay

İçerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz.
Alıntılanan sadece yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde tüm hakları saklıdır.
Bu blogda yer alan tüm müzik, fotoğraf ve diğer telif hakkı içeren içerikler salt tanıtım amaçlıdır.

İletişim: Email




 
Google+